Verimli Öğrenme, Televizyon ve Otizm
Birçok gelişmelere rağmen beynin çalışması hakkında çok az şey biliniyor. Konunun uzmanlarına göre birçok kişi beyin potansiyelinin sadece % 2’lik bir kısmını kullanıyor. Beyin realiteleri, verimli bir eğitimin insanın öncelikle tanımasına ve öğrenme formlarını öğrenmesine bağlı olduğunu gösteriyor. İnsan beyni yaratılış itibariyle bir öğrenme programıyla yüklüdür. Tam da bu noktada, bu programın yüksek kapasiteli kullanılması, öğrenilen bilginin eskimesi ile kullanılamaz hale gelmemesi için hayat boyunca ihtiyaç duyduğumuz ‘öğrenmenin öğretilmesi’ önem kazanmaktadır.Günümüzün başarılı insanı beyninin her iki yarısını da etkili ve dengeli bir şekilde kullanabilen ve gerektiğinde birinden diğerine kolaylıkla geçebilen insan olarak değerlendiriliyor. Beyin hücreleri arasındaki sinapsları gelişmemiş insanlar, beyinlerine ne kadar bilgi yüklemiş olurlarsa olsunlar düşünce, muhakeme, akıl yürütme, tefrik becerileri gelişmemektedir.Beyin nasıl öğreniyor? Beynin öğrenme ile ilişkisi nedir?
İç içe üç bölüm halinde bulunan beynimizin orta beyin bölümünde yer alan ‘hipokamp’ (hippocampus) ‘hafızanın merkezi’ durumundadır. Bir anlamda bilgisayar gibi düşünürsek, ‘beynin yazıcısı’ gibi çalışmaktadır.
Beynin yazıcısını kendi isteğimizle çalıştırıp, istediğimiz bilgileri kaydedebilir miyiz?
Hipokampus bilgilerin kalıcı hafızaya geçip, geçmeyeceğine karar veren merkezdir. Bize ulaşan bilgiler, önem derecesine göre beyne kaydolmaktadır. Merak ve ilgi duymadığımız, önemsemediğimiz, duyuların hareketlenmediği olaylarda gelen bilgiler düşük frekanslı elektrik sinyalleri şeklindedir. Sonuçta zayıf sinaptik bağlar oluşur ve beynin korteksine kayıt işlemi gerçekleşmez. Çünkü böyle durumlarda ‘alıcılar’ harekete geçmemektedir. Duyuların uyandığı olaylarda ise hipokamp hareketlenmekte ve kortekse kayıt işlemi tamamlanmaktadır.Korteks dış beyin kısmını oluşturmaktadır. Beynin bu kısmı yazan, konuşan, düşünen, plan yapan, öğrenmenin, zekanın ve hafızanın oluştuğu kısmıdır. Üzerindeki görme, duyma ve diğer algılama merkezleriyle ve dış dünyayla sürekli iletişim halinde bulunur. Bu kısmın kapasitesini nöronlar arasında kurulan ilişkiler sağlamaktadır. Merak ve ilgi eksenli datalar, duyguları tetikleyen olaylar olduğundan orta beyindeki hipokampus, girişe izin vererek, bilgiler korteks üzerine kaydedilmektedir.
İstatistikler toplumun %7-10’luk kesiminin her şeye karşı meraklı olduğunu gösteriyor. Bunlar ek bir motivasyona ihtiyaç duymadan ilgi ve meraklarının, dolayısıyla konsantrasyonlarının yüksekliği sebebiyle öğrenmeyi her koşulda başarırlar. Yani eğitimde temel kaygı ve hedef %90’lık büyük çoğunluğun nasıl motive edileceği üzerinde düğümlenmektedir. Bu durumda öğrenmede motivasyonun önemi öne çıkmaktadır.
Öğrenenin konuya ilgisinin çekilmediği, merakın uyandırılmadığı ve konunun zevkli ve eğlenceli hale getirilmediği öğretme süreçlerinin başarısız kalması, hipokamp denilen beyin bölgesinin uyarılmamasıyla ilgilidir. Merak ve ilgi uyandırmayan bir bilginin beyne girmesi mümkün değildir. İnsanlar yalnızca, öğrenmeyi isterlerse öğrenirler. Enerji ve güçlerinin kaynağı kendileridir. Bir bilgiyi bilinçli bir biçimde istemeyen ve bulduğunu da bilinçli olarak özümsemeyen ve kullanmayan kişi aslında öğrenmeyi başaramamış demektir.
Beynin sol lobu konuşma, matematiksel işlemler, diziler, sayılar ve analiz gibi konularda çok üstün olduğu, mantıklı ve doğrusal çalıştığı bilinmektedir.
Beynin sağ lobunda da hayal kurma, renkler, ritim boyut, kognitiv fonksiyonlar, hacim, müzik gibi fonksiyonların icra edildiği bilinmektedir. Beynin sol tarafı bilgiyi mantıklı ve doğrusal olarak işlemekte, sağ lob ise artistik tarafı oluşturmakta, detaydan çok resmin bütünüyle ilgilenmekte ve bilgiyi form, şekil ve hayal gücüyle işlemektedir.
Sağ lobun duygular, inanma ve hayallerin etkisinde olduğu ve foto grafik, yani bütünsel öğrendiği biliniyor. Bu yüzden bilgiyi sıra ile işleyen sol lobun aksine sağ lobun öğrenmede çok daha hızlı ve etkili olduğu ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, insanın kreatif kısmı sağ lob fonksiyonları arasında yer almaktadır.Sadece sol lobu gelişmiş olan ve bu lobu iyi kullanan insanların üretken düşünebilmesi sağ loblarını da geliştirmelerine bağlıdır. Öğrendikleri konuları ve formüllerden yeni şeyler üretebilmeleri ancak beynin sağ lobunu kullanmaları ile mümkündür.
Beynin her iki lobu birbirini tamamlayıcı fonksiyonlara sahiptir. Her iki lob arasında yoğun sinir lifinden oluşan ‘korpus kollosum’ ağ demeti bulunur. Bu ağ, beynin sağ ve sol lobu arasında sürekli bilgi alışverişinin yapılmasını sağlayan bir köprüdür.
Sağ beyin yaratıcılığı, duygusallığı, seslere ve renklere, hayal gücüne, sezgilere, yani soyut algılamalara daha yatkın çalışırken; sol beyin mantıklı sistematik ve analitik düşünmeye, yazı ve sayılara, ölçme, değerlendirme ve eleştirmeye daha yatkın olarak çalışmaktadır. Beyinlerinin bir yarısını diğerine göre daha iyi kullanan kişiler, diğer boyutta çalışan yarıküre’nin yeteneklerine ihtiyaç duyduklarında zorlanırlar ve başarısız olurlar.
İki lobun birlikte kullanıldığı, birbirleriyle uyumun sağlandığı ve işbirliği içinde çalışıldığı durumlarda kişisel yetenek ve etkinlikte olağanüstü artış gözlenmektedir. Eğitimde beynin iki lobunun kullanımı, beyin kapasitesinin iki kat değil, kümülatif artmasına yol açmaktadır.
Kitap okurken genelde her iki lob birlikte koordineli bir şekilde çalışmak zorunda kaldığından kitap okumak beyin loblarının dengeli gelişiminde en faydalı faaliyetlerdendir. Sol lobca takip edilen ve kavranan sözel kavramlar, sağ lobla tasvir edilir, şekil, imge ve yeni düşüncelere dönüştürülür, canlandırılır. Halbuki televizyon izleme sağ lobu genelde pasif durumda bırakmaktadır. Bu yüzden de beyin gelişimine pozitif bir katkı sağlamamaktadır. Bu nedenle özellikle 4 yaş öncesi çocuklara televizyon izletilmesi dil gelişimi ve sosyal alanda çocuğun gelişim geriliği göstermesine neden olmaktadır.
İnsanların yüzünü kolayca hatırlarken, ismini hatırlamada zorlanışımız sağ lobun öğrenmede sol lobdan ne derece etkin olduğunu gösterir. Dolayısıyla görsellikle desteklenen öğrenme biçimleri çok daha hızlı ve kalıcıdır. “Hafıza şekillerle, temsillerle çalışır ve bilgiyi resimlerle işler” şeklinde ifade edilen hafıza gerçeği aslında sağ lobun şekil, resim, hareket ve boyuta duyarlılığı; hayallerin ve üretici düşüncenin merkezi olması vesilesiyle öğrenmede olağanüstü etki ve fonksiyonuna işaret etmektedir.
Bazı insanlar okuduğu, gördüğü ve duyduğu bilgileri kolayca ve hemen hatırlıyorlar. Bunlar ‘foto grafik hafızaya’ sahip insanlardır. Foto grafik hafızaya sahip insanlar üzerinde yıllar süren bilimsel araştırmalar yapılmıştır. Bunların en önemli özellikleri beynin her iki lob fonksiyonlarını birlikte ve dengeli olarak kullanmalarıdır.
Ülkemizde bilgi aktarımı temelli ‘söyleme-anlatma’, ‘öğretme’ metodundan ibaret kalan eğitim şekli beynin sol lobunun, diğer bir deyişle beynin yarısının kullanıldığı eğitim tarzıdır. Hayal gücü, renk, şekil, boyut, bütünsel kavrayış, hayal, duygular, eleştirel ve yaratıcı düşünme gibi özelliklerine sahip sağ lob fonksiyonları yerine getirilememektedir.
Öğrenme oluşan bilgi tabanlarının üzerine alttakilerle bağlantılı yeni bilgiler inşa etmek demektir. Bu da ancak beyin sinirlerinin ağ oluşturması ile sağlanmaktadır. Beyinde 10 milyarın üzerinde beyin hücresi vardır. Hafıza ilişkileri ve zihinsel faaliyetlerin her biri bu hücreler arasında yeni bağlar kurarak bir ağ tabakası oluşturmaktadır. Kurulan bağların sayısı ne kadar fazla ise zihinsel potansiyelin gücü de o derece yüksektir. Hücreler arası ağ tabakasındaki her ilave bağ, hafıza-muhakeme-anlama-fikir yürütme gücünü katlayarak artırmaktadır.
Bu tip bağlanmayı sağlayan düşünceler yeni bilgiye daha önceden bilinen bilgiler arasında bilinçli veya bilinçsiz olarak ilişki kuran zihinsel faaliyetlerdir.
Hipokampus, özellikle duygusal boyutlu, bizi etkileyen olaylarda beyin hücreleri arasında kalıcı ve sağlam bağlar kurmasını sağlar. Gelen bilgiler eğer hipokampusu uyaracak nitelikte ise, içeri girmeye ‘izin’ verilir.
Beyin yeni öğrendiğimiz bir bilgiyi sinir bağlantıları oluşturarak ‘kullanışlı düşünce’ haline getirir. Yani daha önce öğrenilen bilgilerle ilişkilendirir. Kurulan hafıza ilişkileri ile faaliyetlerin her biri bu hücreler arasında yeni bağlar kurarak bir ağ tabakası oluşturmaktadır kurulan bağların sayısı ne kadar fazla ise zihinsel potansiyelin gücü de o derece yüksektir.
Beyin, korteksi düşünen ve düşündükçe de sinirsel ağlar oluşturan bir yapıya sahiptir.
Eğitim, eğer nedenini sorgulamadan söyleme- konuşma yoluyla ‘doğruları aktarma’ temeline dayanmakta ise bu tür eğitim sürecinde öğrenci yüklenilen bilgileri daha önceki bilgilerle ilişkilendirilmemekte (muhakeme – akıl yürütme – yorumlama) zihnî boyuttan uzak bir şekilde sadece hafızaya yığmaktadır. Bu yüzden bu süreçte beynin sağ lobu öğrenmeye dahil olmadığı gibi, yeni ‘sinir bağı’ oluşumu da söz konusu olmamaktadır.
Beynin öğrenme mekanizmasını ve gücünü harekete geçiren aktif eğitim modellerinden birisi ‘senaryo temelli – proje destekli’ eğitimdir. Anlamlı senaryolarla birleştirildiğinde dersler, ‘gerçek hayatla’ birleşmekte, yaparak ve yaşayarak ‘gerçek öğrenme’ ortaya çıkmaktadır. Hafıza merkezi hipokampus gibi beyin sağ lobu da öğrenme faaliyetine dahil olduğundan verim olağanüstü yükselmektedir.Y.N.ALTIN ( a linguistics)