Otizm tanısında en göze çarpan semptom, konuşmanın olmayışıdır. Bu durumun bir iletişim bozukluğu olarak tanımlanması, eşlik eden belirtiler hakkında daha fazla bilgiyi gerektirir. İletişimin temel elemanı, verbal, nonverbal veya paraverbal, ‘dil’ olduğundan biz çalışmalarımızda ilk iş olarak dil edinimine yoğunlaşıyoruz. İletişimin aynı şekilde engelliliklere neden olabilen diğer ikincil birimleri, bir sonraki çalışmada araştırılacaktır.
Otizmli çocuklarda konuşma eyleminin yokluğu, daha önce bahsedildiği gibi, birincisi, beyindeki nöronal disfonksiyonlar ve sonucunda konuşmanın geri kalması veya bozulması sürecinin başlaması, ikincisi, otizmli çocuğun introvert karakterine bağlı olarak, komünikasyonu reddetmesi biçiminde gelişen psikolojik nedenli durumlar olmak üzere, iki temel nedene dayanır. Bunlardan ilki, ‘Kompansasyon’ Metodu ile, ikincisi ise konuşma motivasyonunun ‘Aktivasyonu’ ile giderilir.
Bu metot, Kompansasyon ve Aktivasyon olmak üzere, iki kollu bir yol izler. Kompansasyon , beyin araştırmalarına dayanır ve disfonksiyonların oluştuğu bölgelerde (Oksijenlenme şelasyon, otoimmun düzenlemeler , ses dalgaları v.b) disfonksiyonların kompansasyonu ve fonksiyon yükseltilmesini hedefler. Aktivasyon, psikolojik ve psikolinguistik teorileri baz alarak, konuşma yetkinliği ve performansa yönlendirilmiştir. Linguistik yaklaşım, bağlantı elemanı olarak bu iki kol arasında çalışır.
Dil Algısı
Chomsky’nin nativist teorisinden yola çıkarak, dil algısı da doğuştandır. Diğer eğitim metotlarının aksine metodumuzu bilimsel olarak baz aldığı beynimiz sesleri, konuşma sembolleri haline dönüştürmeye istidatlıdır. “Psikolinguistlerin dil algısı bağlamında sordukları soru: nasıl olup da normal bir konuşma temposu içerisinde konuşmaları anlayabildiğimizdir. Normal bir konuşma temposu içersinde yaklaşık 150 kelime üretilir. Dinleyici, bu dakikada söylenen 150 sözcüğü problemsiz olarak sözcüklerin identifikasyonunda bir aralığa gerek duymaksızın ve sentaktik yapının analizini gerektiren bir duruma düşmeksizin, algılar. Dinleyici bunun yanı sıra, kelime sınırlarını bulmalıdır, bunun psikolinguistik anlamı şudur: ses akışını segmente etmelidir, çünkü ses sinyali içerisinde duraklar, kelimeler arasında yer almaz. Ayrıştırma, oldukça önemli bir problem olup, bundan sonra kelimenin hafıza içersinde yerinin bulunması safhası gelir. Eğer, eğitim seviyesi yüksek olmayan bir erişkinin pasif söz dağarcığına göz atacak olursak, aşağı yukarı 50.000 sözcük içerdiğini görürüz. Bu her saniye için 3 kez 50.000 sözcük arasından doğru sözcüğü bulmak anlamına gelmektedir. Normal bir öğrenci 150.000 veya 250.000 sözcüğü anadiline katmak durumundadır. Böylece çok fazla sözcük arasından doğru kelimeyi seçmesi gerekir. Bu bağlamda visuel kanal ve kontekst de önemli bir destektir, çünkü kulak çok kolay yanılgıya düşmektedir. Deneklere video görüntülerinde , va sesinin söylenişi gösterilirken, eş zamanlı olarak ga sesini duymaları sağlandı. Hepsi de va sesini duyduklarını beyan ettiler.” [1]
Söz dağarcığının kullanımındaki ilk etap, algıya yöneliktir; bu adımda ses yapısı identifiye edilir, çünkü kelimeler fonemlerden, dolayısıyla seslerden oluşmaktadır ve bu durum çok önemlidir.
“Bir ses yapısı sözcük ile eşleştirildikten sonra, sözcüğün anlamlandırılması gerekir. Bunun nasıl olduğu henüz eksiksiz olarak aydınlatılmamıştır. Önceleri bir kelimeyle bağlantılı olarak bu kelimeye tekabül eden özellikleri içeren bir listenin bulunduğu fikrinden hareket ediliyordu. Örneğin, köpek için (+canlı), (+memeli), (+dörtayaklı), (+evcil) v.b. gibi özellikler Geçerli olabilir. Bir diğer teori, prototiplerden yola çıkar. Köpek kelimesini duyduğumuzda, Kendi türünde tipik bir köpeği düşünürüz.[2]
Psikolinguistik ve onun bir bölümü olan dil algısı, bize algının bir ayrıştırma safhası olduğunu söyler.Otizmliler, enformasyon bir ayrıştırma prosesinden geçirmeksizin, istisnasız listeleyerek çağırma eğilimindedirler. Bu durum, ilerde tekrar ele alacağımız ilk olarak tümden gelim metodunun, ikinci olarak konuşma terapilerinin veya yardımcı materyal olarak resimlerle, örneğin PECS gibi, ve üçüncü olarak şartlanmayı baz alan behavioristik metotların otistik çocuklarda niçin başarısız kalabileceğini açıklar. Çünkü bu terapi metotları, seleksiyon kabiliyetini baskılarlar. Bu noktada, farklı perspektiflerdeki dataların gösterilmesi gerekliliğin, ve bu datalandırma prosesinin mümkün olduğunca çok yönlü oluşturulması gerektiğini iddia ediyoruz. Önemle vurgulamak isteriz.
[1] Prof.Dr.Ruth Albert.Seminer.
[2] Prof.Dr.Ruth Albert.Seminer,Aithhison,J.(1987): Words in the Mind.An Introduction to mental Lexikon.London:Blackwell’dan alınmıştır.
Die Identitätssuche als Loslösung von der Mutter bei Hermann Hesse ***Hermann Hesse’de bir kimlik arayışı olarak anneden kopuş üzerine bir deneme-Deutsche Literarisch-Psychologische Zeitschrift September 2008’ de yayımlanmıştır
Deutsche Literarisch-Psychologische Zeitschrift September 2008’ de yayımlanmıştır.
Die Identitätssuche als Loslösung von der Mutter bei Hermann Hesse – Ein Code im semiotischen Sinne
Eingegangen am 04. 08.2008; Akzeptiert am 28.08.2008